Toplum

Sağır duymaz uydurur

Çocuktum. Sağırlar okulu vardı bizim oralarda. Özürlü, sakat, kör, topal, sağır… Ayıp değildi bu sıfatlar.

Fakat toplumumuzun en büyük özelliği kabalık olduğu için, çeşitli hastalık isimleri hakaret olarak kullanılmaya başlandı. Kimse engellilere hakaret etmiyordu fakat onların engelini başkalarına hakaret etmek için kullanmakta bir sakınca görmüyordu.

“Kör müsün lan, önüne baksana!”

Bu hakaretler insanların kulağını tırmalamaya başlayınca alınanlar oldu. Önce engel bildiren sağır, kör, çolak gibi sıfatlar kaldırılıp hepsine özürlü denmeye başladı. Ama ayılığımız da yeni jargona uyum sağlamakta gecikmedi.

“Özürlü müsün lan, neyini anlamıyorsun?”

Bir zaman sonra özürlü ifadesi de kulak tırmalamaya başladı. Daha masum görünen “engelli”ye geçtik.

Eminim ki bir süre sonra bu da hakaret olarak kullanılmaya başlanacak. Biz de engellilere ayıp ettiğimizi düşünüp yeni sıfatlar aramaya başlayacağız.

Ama hiç düşünmeyeceğiz asıl sorunun sıfatta değil, davranışta olduğunu. Sözcüklerin içini boşaltıp, sonra yerine yenisini aramaya devam edeceğiz.

Uzun lafın kısası, ister engelli deyin, ister özürlü. İsterseniz de topal deyin yürüyemeyen adama. Sosyal medyada farkındalık ayakları yapın.

Evet, sen! Sosyal medyada engelliler hakkında duygu yüklü paylaşımlar yapıp, sonra AVM otoparkında aracını engelli alanına park eden denyo! Sen engelli yerine ponçik desen ne değişir?

Aracınızı engelli park yerine park ettikçe, engelli rampalarına masa koyup çay içtikçe, en sevimli sıfatları da kullansanız bir şey değişmeyecek.

Her işi planlayabilirsiniz şu hayatta. Engelli olmak hariç. “Hangi ayakkabımı giysem” diye düşünerek başladığınız günü, kalan ömrünüz boyunca ayakkabı almanıza gerek kalmayacak şekilde tamamlayabilirsiniz.

Hepimiz engelli adayıyız. Bunu bilip, buna göre davranmak, sevimli sıfatlar aramaktan çok daha önemli.

Aralık 2016, İstanbul

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.